Neden Safariye Gitmeliyim? – A’dan Z’ye Büyük Göç Zamanı Safari Deneyimi (1. Bölüm)

“A’dan Z’ye Büyük Göç Zamanı Safari Deneyimi” yazı serimin birinci bölümünü safariye gitmek konusunda kafasında soru işareti olanlar için hazırladım. Kenya ve Tanzanya topraklarında bir Türk tur şirketi aracılığı ile gerçekleştirdiğim, Ağustos sonunda başlayan ve on bir gün süren safari maceramdan yola çıkarak yazdım yazılarımı.

Her ne kadar size fikir vermesi adına kendi görüşlerimi paylaşıyor olsam da, safariye gitmenin son derece kişisel bir deneyim olduğunu düşünüyorum. Benim için yaşamadan anlaşılamayacak türden büyülü bir atmosferde, doğa ile baş başa, günlük koşuşturmalardan tamamen uzakta, zamanın son derece yavaş aktığı, “an”ı doya doya yaşadığımı ve doğa ile bütünleştiğimi hissettiğim bambaşka bir tecrübeydi.

Tam da bu yüzden safariye gitmek konusunda kararsız olan, ya da bugüne kadar böyle bir seyahat opsiyonu üzerinde durmamış olan kişiler için “Büyük Göç”ü ve safari deneyimini biraz daha yakından tanıtmak istiyorum.

Neden safariye gitmeliyim? 

“Ağustos sonu, Eylül başı gibi. Tam da denizin ve güneşin tadını çıkaracağım zaman. Yine göz açıp kapayana kadar koca bir yaz daha geride kalmış. Uzanırım şezlonguma, alırım elime kitabımı. Yazın son demlerini doyasıya yaşarım. Sıcakladım mı? İster denize girerim, ister elimdeki buz gibi limonatamı yudumlarım. Şimdi kim hayvanları görmek uğruna – hele bir de Afrika sıcağının altında – onca zahmete girip hazırlık yapacak, aşı falan olacak?” demeyin! Afrika seyahatinizi ertelemeyin, pişman olmayacaksınız.

Safari deneyimini diğer tatil rotaları içerisinde ayrı bir yere koymak lazım. Dalış (scuba diving) veya kayak gibi aktivite seyahatleri yapanlar iyi bilirler, bir kere dalmaya başladınız mı dünyada daha önce bilmediğiniz yerler belirir haritada. Artık ayrı bir seyahat serisidir o, merkezinde dalış, gezilir dünyanın ücra köşeleri. İşte safari de böyle bir seri.

Doğanın bütün acımasızlığı ve gerçekliği ile yüzleştiğiniz bir seyahat bu. Bir çitanın avını parçalarken kemiklerini ağzında kıtır kıtır kırma sesini kulaklarınızla duyduğunuz, bir anlık dikkatsizliği sonucu o zıp zıp zıplayan narin gazelin leopara nasıl yem oluverdiğini gözlerinizle gördüğünüz bir seyahat. Böyle söyleyince kulağa çok vahşi geliyor, değil mi? Oysa tam da bu seyahatte fark ediyorsunuz ki gördüğünüz sahnelerin hiç biri vahşet değil. Sizin safaride tanık olduğunuz yalnızca doğanın kudreti, mükemmel dengesi ve muhteşem uyumu. Ne kadar ilginçtir ki bu seyahatte bol bol hayvan görmenize rağmen, insanoğlu ile ilgili bir çok konuyu sorgularken buluyorsunuz kendinizi.

Safari deneyimini herkese tavsiye ediyorum, ancak amatör bile olsa fotoğrafçılık ile uğraşanlara özellikle tavsiye ederim. Cep telefonlarının kameraları her geçen gün daha güzel çekimler yapıyor olsa da, mutlaka yarı-profesyonel/profesyonel makineler ile safariye gidilmesi gerekiyor. Bir çok defa gördüğünüz hayvanlar çok uzağınızda kalıyor. Bu nedenle iyi optik zoom yapabilen profesyonel bir fotoğraf makinesine mutlaka ihtiyaç duyuyorsunuz. En azından Ekim 2017 itibariyle durum hala böyle. Deklanşörün arkasında nereden ne çıkacak diye beklemenin zevki gerçekten tarif edilemez. Günün büyük bir kısmı tek göz kapalı, diğer göz kameraya dayalı beklerken geçiyor. Müthiş bir terapi. Bunun haricinde doğa tutkunlarını, yeni ve farklı deneyimlere değer verenleri, National Geographic Wild’ın sadık izleyicilerini de derinden etkileyecek bir seyahat olacağına eminim. Benim gibi daha önce Afrika’ya gitmemiş olanların bu kıtadan büyüleneceğine de hiç kuşkum yok.

Peki nedir “Büyük Göç” zamanında safariye gitmeyi bu kadar özel kılan? Daha iyi anlamak için “Büyük Göç”ün büyüklüğünü biraz daha yakından inceleyelim.

Nedir “Büyük Göç”?

“Büyük Göç” dünya üzerinde karada gerçekleşen en büyük göçe verilen isim. Yaklaşık bir buçuk milyon öküzbaşlı antilop (Afrika dilinde “gnu” adı veriliyor), iki yüz bin kadar zebra ve farklı türden binlerce antilop, Kenya – Tanzanya toprakları içerisinde her sene taze otların ve sulak alanların peşinde zorlu ve tehlikeli bir rota üzerinde ilerliyor. Öyle bir kalabalık ki bu, geçişin olduğu alanda ufka doğru baktığınızda toprak karınca sürüsü istilasına uğramışcasına yüz binlerce hayvan küçücük birer nokta halinde gözüküyor. Her yıl yaklaşık iki yüz elli bin hayvan bu zorlu yolculukta timsahlara ve kedigillere yem oluyor.

Her ne kadar özellikle Ağustos – Eylül ayı “Büyük Göç” zamanı olarak tabir edilse de aslında bütün bir sene boyunca taze ot ve suyun izinde göç devam ediyor. Ağustos – Eylül aylarının en belirgin özelliği yüz binlerce hayvanın bu dönemde boğulma tehlikesi ile karşı karşıya kaldıkları ve iştahlı timsahlarla yüzleştikleri Mara nehrini geçiyor olmaları. Ancak bu görkemli geçişe tanıklık edebileceğinizin bir garantisi maalesef yok. Her yıl yağışların durumuna ve sürünün başındaki liderin tercihine göre geçişin hangi gün olacağı farklılık gösteriyor. Ancak yine de nehrin kıyısındaki heyecanlı bekleyişe değer. Ağustos – Eylül aylarında seyahat etmenin bir başka avantajı da kuru sezonda etraftaki sinek popülasyonunun büyük ölçüde azalması. Bir diğer tercih edilen tarih olan Şubat ayında seyahat etmeniz halinde ise gnuların yavrulama sezonuna denk gelip binlerce yavrunun doğum anını görme şansınız oluyor. Sinek popülasyonundaki artışı göze alıp yağışlı sezonda safariye giderseniz kurak sezonda çok zor görülen (ki biz göremedik) gergedanları rahatlıkla görebilirsiniz.

Kimler safariye giderken dikkat etmeli?

Safariye herkes gidebilir, ancak tamamen kendi tecrübelerimden yola çıkarak aşağıdaki gruplardan herhangi birinde yer alan kişilerin dikkatli olmalarını tavsiye ederim.

Bel ve sırt bölgesinde rahatsızlıkları olanlar

Neredeyse bütün gün 4×4 araçlarda seyahat etmenize karşın safari gerçekten çok yorucu bir süreç. Günde on bir saate varan sürelerle araç içinde bulunabiliyorsunuz. Bu süreye hem parklar arası seyahat, hem de park içinde yaptığınız safari dahil. Süre bir yana, gittiğiniz yolların büyük bir kısmı off-road diye tabir ettiğimiz engebeli toprak zeminden oluşuyor. Bel ve sırt bölgenizi kasarak hoplaya zıplaya bir seyahat gerçekleştiriyorsunuz. Bu sebeple eğer sırt, bel ya da kuyruk sokumu bölgenizde herhangi bir problem varsa doktorunuza danışmanızda ve mutlaka gerekli ilaçları yanınızda bulundurmanızda fayda var.

Sık sık tuvalete gitme ihtiyacında olanlar

Safari esnasında veya bir parktan başka bir parka seyahat ederken ortalama üç saat tuvalet molası vermeksizin yol gitmeniz gerekebiliyor. Bu durum maalesef bir tercihten öte; parklar oldukça büyük, dolayısıyla tuvaletlerin arasındaki mesafe bir hayli fazla. Çok sıkışsanız bile araçtan inmenize izin verilmiyor, çünkü vahşi hayvanlar tam da sizin yapmak istediğiniz şekilde kendi alanlarını belirliyorlar. Araçtan inip sıkışıklığınızı gidermeniz savaş demek! Bu sebeple gün boyunca su tüketiminize çok dikkat etmeniz gerekiyor. Eğer herhangi bir sebepten sık tuvalete gitme ihtiyacındaysanız, ortalama üç saat tuvaleti kullanamayacağınızı göz önünde bulundurmalısınız.

Toz alerjisi, astım ve solunum yolu problemleri olanlar

Safari esnasında 4×4 araçların üzeri açık oluyor, böylece ayağa kalkıp rahatça hayvanları izleyip çekim yapabiliyorsunuz. Off-road ilerlediğinizden etrafta çok fazla toz oluyor, bol bol toz yutuyorsunuz. Akşam yüzünüzü yıkadığınızda ne kadar toza maruz kaldığınızı daha net anlıyorsunuz. Bundan ötürü toz alerjisi, astım problemi ve solunum yolu ile ilgili sıkıntıları olanlar mutlaka doktora danışarak karar vermeli.

Belli bir yaşın altındaki çocuklar

Safari çocuklar için hayatları boyunca unutamayacakları bir deneyim olabilir. Her çocuk birbirinden farklı olduğu için bu konuda herhangi bir yaş sınırlaması yapmak istemiyorum. Ancak hem uzun yolculuk süreleri, hem de kısıtlı tuvalet imkanı gibi konular üzerinde iyi düşünülmesi gerekiyor. Ayrıca henüz doğanın gerçeklerine maruz kalmamış küçük çocuklar için görecekleri manzaralar travmatik olabilir. Bu konuda doğru kararı vermek ebeveynlere düşüyor.

Bu kategorilerden herhangi birine giriyorsanız, tur şirketi ile seyahat etmeyip, bireysel olarak şoförlü araç kiralamanızı tavsiye ederim. Böylece seyahatinizi herhangi bir programa veya kişiye uyum sağlamak durumunda olmadan kendi konforunuza göre planlayabilirsiniz.

Sinekler büyük bir tehdit mi?

Benim ziyaret etmiş olduğum Ağustos – Eylül dönemi kuru sezon olduğu için sinekler büyük bir tehdit teşkil etmedi. Sıtmaya neden olan anofel cinsi sinek ile hiç karşılaşmadım. Çeçe sinekleriyle ise birkaç defa münasabetimiz oldu, ancak gerekli önlemleri aldığımız için hiçbir sıkıntı yaşamadık. Burada altının çizilmesi gereken nokta bence gerekli önlemleri almak. Önlemlerinizi aldığınız ve aksatmadan uyguladığınız taktirde sinekler açısından endişe etmenize gerek yok.

Safari endüstrisi şaşırtıcı bir şekilde oldukça gelişmiş olduğu için sizin sağlığınıza ve konforunuza yönelik önlemleri tur şirketleri ve oteller önceden almış oluyor. Bu önlemlerin neler olduğunu ve safari öncesi yapılması gereken hazırlıkları paylaşacağım bir sonraki yazımda görüşmek üzere.

2 comments

  1. Çok aydınlatıcı, faydalı bir yazı dizisi oluyor. Bu gerçeklikte daha önce bilgi sahibi olmamıştım. Tur şirketleri de bundan istifade etmeli. Teşekkürler.

Comments are closed.