Beklentimin Çok Üzerinde Bir Seyahat: Edinburg

Doğrusunu söylemek gerekirse Edinburg’a Birleşik Krallık vizemin süresi dolmadan değerlendirmek amacıyla gitmek istedim. Edinburg normal şartlarda seyahat etmek istediğim yerler arasında listenin ilk onunda bile yer almıyordu. O yüzden beklentimi hiç yüksek tutmadım. Gitmeden önce internetten araştırmalar yapsam da, çevremde çok da fazla kişinin İskoçya’yı ziyaret etmediğini ve benim gibi bu şehre seyahat önceliği vermediğini gördüm. Bu yazıyı kaleme alırken Edinburg’u ikinci kez, bu defa İrlanda’yı ve İskoçya’nın diğer şehirlerini de kapsayacak şekilde ziyaret ediyorum. Yağmurlu Dublin’i sevmiş, hazin hikayeleriyle Belfast’tan etkilenmiş ve bu ülkelerin yemyeşil kırsal bölgelerini hayranlıkla seyretmiş olsam da, Edinburg hala aralarında en sevdiğim yer olmayı sürdürüyor.

Bu noktada neden diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Öncelikle, bu keyfi alabilmeniz için Edinburg’a yaz aylarında gitmenizi tavsiye edeceğim. Hatta kalabalığı sorun etmeyecekseniz ağustos ayında gitmelisiniz. Her yerde sokak sanatçılarının performanslarıyla karşılaşacağınız Edinburg Fringe Festivali’ne katılabilir, hem de dünyaca ünlü Military Tattoo (askeri bando) gösterisini seyredebilirsiniz. Ben bir sonraki Edinburg seyahatimi kesinlikle bu döneme gelecek şekilde ayarlamayı planlıyorum. Ancak ağustos ayında gitmeyecekseniz bile, yaz aylarında gitmenizi tavsiye ederim. Edinburg enlem olarak oldukça kuzeyde yer aldığından (Alaska ile aynı enlemde yer alıyor!) yazın seyahat ettiğinizde bile serin bir hava ile karşılaşıyorsunuz. Yine de okyanus akıntılarının etkisiyle (Gulf Stream) olması gerektiğinden çok daha ılıman.

Şehri bu denli sevmemin nedenlerinden biri de bol yağış aldığı için her yerin yemyeşil olması. Temiz hava ve oksijenden ciğerlerimin yandığını hissettim desem abartmış olmam. Gelişmiş bir şehirde olmanıza rağmen doğa ile iç içe yaşadığınızı hissediyorsunuz. Dört bir yanı devasa yeşilliklerle dolu Edinburg aynı zamanda çok da bakımlı görünüyor. Yaz aylarında günlerin çok uzun olması ise cabası! Akşam yemeğinden çıktığınızda bile hava apaydınlık. Yemek sonrası etrafı inceleyerek keyifle yürüyüşünüzü yapabilirsiniz.

Edinburg’un eski şehir merkezi gerçekten muhteşem. Büyük bir özveriyle korunmuş dokusu, yirminci yüzyıl savaşlarından zarar görmemiş büyüleyici gotik yapılarıyla tam bir Orta Çağ şehri. Sokaklarda gezerken hangi yüzyılda yaşadığınızı karıştırabilirsiniz, ya da büyük bir film setinde dolaştığınızı zannedebilirsiniz. Üstelik bu durum şehrin altında da devam ediyor! Yer altı şehir hayatını canlandırdıkları tiyatro tadında gösterilerini (The Real Mary King’s Close) bizzat yer altında yaşadıkları yerlerde izleyebiliyorsunuz, hatta bunu yapmanızı kesinlikle tavsiye ederim. Özellikle vebanın anlatıldığı bölümler beni çok etkiledi.

Bu şehrin bir başka hoşuma giden yanı da mutfağı oldu. Çok güzel restoranları olmakla birlikte fiyatlar Londra’ya göre oldukça uygun. En çok tavsiye edilen geleneksel yemekleri “haggis” sakatatların kıyma haline getirilip çeşitli sebzeler katılarak işkembeye doldurulmasıyla yapılıyor. Bana göre biraz ağır bir yemek ve herkesin damak tadına uymayabilir. Bir çok restoranda haggis ile karşılaşıyorsunuz, deneyip denememek size kalmış. Ayrıca et yiyorsanız meşhur “Aberdeen Angus” adı verilen sığırlarının etini de mutlaka denemelisiniz.

İskoçya denilince ilk akla gelenlerden biri de viski oluyor. Viskilerinin bu kadar meşhur olması sularının çok kaliteli olmasından kaynaklanıyor. Birçok damıtım evini gezip tadımlara katılmış olsam da, bana çok sert gelmesinden dolayı bir türlü sevemedim viskiyi. İrlanda viskileri üç defa damıtıldığı için daha yumuşak oluyor ve bana daha çok hitap ediyor. Yine de damıtım evlerini gezerek viskinin nasıl yapıldığını öğrenmek ve tadımlara katılmak oldukça keyifliydi.

Bu şehri çok beğenmiş bir gezgin olarak Edinburg seyahatinizi çok da ileriye atmayın derim. Özellikle benim gibi Londra için vize aldıysanız, fırsattan istifade Edinburg’u da mutlaka görmelisiniz. Kapanışı bir uyarı ile yapmak istiyorum; yağmurluk, şemsiye ve su geçirmez ayakkabılarınız olmadan Edinburg’a gitmeyi aklınızdan geçirmeyin! 🙂